En Popüler Masal Örnekleri

En Popüler Masal Örnekleri

  • 21.04.2025

Masallar, nesiller boyu aktarılan, öğretici ve eğlenceli hikâyelerdir. Çocukların hayal gücünü geliştiren, onlara önemli hayat dersleri veren bu hikâyeler, kültürden kültüre farklılık gösterse de evrensel mesajlar taşır. Masalların büyülü dünyasında iyilik, kötülük, sabır, dürüstlük ve cesaret gibi kavramlar işlenir. Çocukken dinlediğimiz veya okuduğumuz bu hikâyeler, aslında hayatın içindeki dersleri fark etmemizi sağlar. Masal örnekleri arasında yer alan birçok hikâye, günümüzde hâlâ popülerliğini koruyarak her yaştan insanı büyülemeye devam ediyor.

En Çok Sevilen Masal Örnekleri

Dünyanın dört bir yanında anlatılan masallar, nesiller boyunca çocukların hayal gücünü besleyen ve onlara önemli hayat dersleri veren hikâyelerdir. Çalışkanlık, dürüstlük, cesaret ve iyilik gibi evrensel değerleri işleyen bu masallar, kültürler arasında farklı versiyonlarla aktarılmış olsa da temel mesajları hep aynıdır. Masalların çocuk gelişimine etkisi büyüktür; bu hikâyeler, çocukların ahlaki değerleri öğrenmesine, empati kurmasına ve problem çözme becerilerini geliştirmesine yardımcı olur. Masal örnekleri arasında yer alan bazı hikâyeler, özellikle evrensel temaları sayesinde yıllardır popülerliğini korur.

Ağustosböceği ile Karınca

Ağustosböceği ile Karınca

Bir zamanlar sıcak bir yaz günü, ormanın bir köşesinde bir ağustosböceği saz çalıyor, şarkılar söylüyormuş. Güneş parlıyor, hava harikaymış. Ağustosböceği bu güzel günlerin tadını çıkarıyormuş.

 

Bu sırada karınca sırtında yiyecek taşıyor, hiç durmadan çalışıyormuş. Ağustosböceği karıncayı görünce seslenmiş:

 

— Hey karınca kardeş! Gel biraz dinlen, şarkı söyleyelim. Böyle güzel bir günü kaçırma!

 

Karınca gülümsemiş ama başını sallamış:

 

— Kışa hazırlık yapıyorum dostum. Bugün çalışmazsak, soğuk günlerde aç kalırız. Sen de biraz düşün bence, demiş.

 

Ama ağustosböceği pek aldırmamış, yaz boyunca şarkılar söyleyip eğlenmeye devam etmiş.

 

Kış gelmiş, kar her yeri bembeyaz kaplamış. Soğuklar başlamış, yiyecek bulmak neredeyse imkânsız hale gelmiş. Zavallı ağustosböceği titreyerek ormanda dolaşırken karıncanın kapısına gelmiş. Umutla kapıyı çalmış.

 

— Karınca kardeş, lütfen… Çok açım, çok üşüyorum. Bana yardım eder misin?

 

Karınca kapıyı aralamış, bir süre sessizce ağustosböceğine bakmış. Sonra sakin bir sesle konuşmuş:

 

— Yaz boyunca ne yaptın, dostum?

 

— Şarkı söyledim… Güneşin tadını çıkardım… Eğlendim, demiş ağustosböceği başını öne eğerek.

 

Karınca başını hafifçe sallamış:

 

— Hayat sadece eğlenmekle geçmiyor. Her mevsimin bir gereği var. Yazın hazırlık yapmayan, kışın zorlanır. Şimdi bunu anladığına sevindim. Umarım bu sana bir ders olur.

 

Ve yavaşça kapısını kapatmış.

 

Ağustosböceği kapının önünde kalakalmış. Üşümüş, açmış, ama en çok da düşüncelere dalmış. O gece, ağustosböceği ilk kez hayatın sadece keyiften ibaret olmadığını anlamış.

Çirkin Ördek Yavrusu

Çirkin Ördek Yavrusu

Bir varmış bir yokmuş, bir çiftlikte bir ördek annesi yumurtalarının üzerine yatıp civcivlerini bekliyormuş. Günler geçmiş, yumurtalar birer birer çatlamış. Hepsi sevimli, sarı civcivlermiş. Ama en büyük yumurta bir türlü çatlamamış.

 

Sonunda o büyük yumurta da çatlamış ve içinden diğerlerinden çok farklı, büyük, gri ve biraz çirkin görünümlü bir yavru çıkmış. Diğer ördek yavruları ve çiftlikteki hayvanlar bu yavruya bakıp alay etmişler:

 

— "Ne kadar çirkin!" demişler.

 

— "Sen kesinlikle bir ördek olamazsın!"

 

Çirkin ördek yavrusu çok üzülmüş. Kimse onunla oynamamış, onu sürekli dışlamışlar. Bu yüzden bir gün dayanamayıp çiftlikten kaçmış.

 

Yolda çeşitli hayvanlarla karşılaşmış ama hiçbiri onu kabul etmemiş. Yalnız kalmış, aç kalmış, soğuk kış günlerinde donmamak için sığınacak yerler aramış. Ama zamanla büyümüş, sabretmiş ve ilkbahar gelmiş.

 

Bir gün bir gölün kenarına geldiğinde sudaki yansımasına bakmış ve inanamayarak kendi gözlerine bakmış: Artık o çirkin yavru gitmiş, yerine muhteşem beyaz tüyleriyle zarif bir kuğu gelmiş!

 

Oradaki diğer kuğular da onu sevgiyle karşılamış. Artık dışlanmıyor, sevilip sayılıyormuş. Meğer başından beri bir kuğuymuş ama henüz büyümemişmiş. Onu çirkin sananlar, onun ne kadar özel olduğunu anlayamamış.

Kaplumbağa ile Tavşan

Kaplumbağa ile Tavşan

Bir varmış, bir yokmuş… Ormanda bir gün tavşan ile kaplumbağa karşılaşmışlar. Tavşan her zamanki gibi çok kendine güveniyormuş. Zıplıyor, hopluyor, herkese ne kadar hızlı olduğunu anlatıyormuş.

 

Kaplumbağayı görünce alaycı bir şekilde gülmüş:

 

— "Bu hızla mı yürüyorsun? Seninle yarışsak ben biterim, sen daha başlarsın!" demiş.

 

Kaplumbağa sakin ama kendinden emin bir şekilde cevap vermiş:

 

— "Belki sen hızlısın, ama ben de sabırlıyım. Hadi o zaman, yarışalım!"

 

Ormandaki hayvanlar toplanmış, yarış başlasın diye. Başlangıç çizgisi belirlenmiş, bitiş noktası da uzak bir ağacın yanıymış. Ve yarış başlamış!

 

Tavşan, hop diye önden fırlamış, kaplumbağa ise ağır ağır ama durmadan ilerliyormuş. Tavşan kaplumbağayı çok geride görünce bir ağacın gölgesinde biraz kestireyim demiş:

 

— "Zaten nasıl olsa beni yakalayamaz," diye düşünmüş.

 

Ama tavşan o kadar derin uyumuş ki, kaplumbağa sessizce, sabırla yoluna devam etmiş. Aradan zaman geçmiş, tavşan uyanmış, bir de ne görsün: Kaplumbağa bitiş çizgisine çok yaklaşmış!

 

Tavşan hemen koşmuş ama iş işten geçmiş. Kaplumbağa yavaş yavaş yürüyerek yarışı kazanmış!

Kibritçi Kız

Kibritçi Kız

Bir zamanlar, karlı ve buz gibi soğuk bir yılbaşı gecesi, küçük bir kız çocuğu sokaklarda yalınayak yürüyormuş. Ayakkabıları çoktan eskimiş, biri kaybolmuş, diğeri delikmiş. Üzerinde incecik bir elbise varmış ve elleri kıpkırmızı olmuş soğuktan.

 

Bu küçük kız, kibrit satmaya çalışıyormuş. Elinde bir demet kibrit varmış ama bütün gün kimse ondan bir tane bile almamış. Eve de dönmek istemiyormuş çünkü kibrit satamazsa babası ona kızabilirmiş. Ayrıca evleri de çok soğukmuş; zaten neredeyse dışarıdaki kadar üşüyormuş içeride de.

 

Kızcağız bir köşeye sinmiş, soğuktan titreyerek kibritlerinden birini yakmış. Kibritin sıcak sarı ışığında birden sanki sıcak bir soba belirivermiş gözünün önünde. Ellerini uzatmış, ısınmaya çalışmış... ama kibrit sönünce soba da kaybolmuş.

 

Bir kibrit daha yakmış, bu sefer de karşısına güzel bir sofra çıkmış: üstünde sıcak yemekler, kızarmış ördekler... Ama kibrit yine sönmüş, sofrayla birlikte hayali de kaybolmuş.

 

Bir kibrit daha... Bu kez gökyüzünde yıldızlar belirmiş. Kız, yıldızlardan birinin kaydığını görmüş. Büyükannesinin bir zamanlar söylediği sözleri hatırlamış:

 

— “Bir yıldız kayarsa, bir can göğe yükseliyor demektir.”

 

Son kibritini yakmış, bu kez çok sevdiği, çok özlediği büyükannesi çıkmış karşısına. Ona sarılmak istemiş, onun gitmesini istememiş. Bu yüzden elindeki tüm kibritleri birden yakmış. Ortalık aydınlanmış ve büyükannesi gülümseyerek kollarını açmış. Kibritçi kız da onun yanına gitmiş...

 

Ertesi sabah, insanlar sokağın köşesinde küçük kızın donmuş bedenini bulmuş. Ama yüzünde huzurlu bir gülümseme varmış. Kimse onun sıcak sobayı, güzel yemekleri ve sevgi dolu büyükannesini son bir kez gördüğünü bilmiyormuş.

Pinokyo

Pinokyo

Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar yaşlı ve yalnız bir marangoz olan Geppetto Usta yaşarmış. Geppetto Usta bir gün odun parçasından bir kukla yapmaya başlamış. Kuklaya şekil verdikçe, içinden bir dilek geçmiş:

 

— "Keşke gerçek bir oğlum olsaydı…"

 

Ve o gece sihirli bir şey olmuş! Mavi Peri gelmiş ve kuklayı canlandırmış. Ona adını da vermiş: Pinokyo! Peri demiş ki:

 

— “Gerçek bir çocuk olmayı hak etmen için iyi, dürüst ve cesur olmalısın. Vicdanın da sana yol gösterecek.”

 

Ve Pinokyo'nun vicdanı olarak da konuşan bir cırcır böceği olan Jiminy Cricket görev almış.

 

Pinokyo canlı bir kukla olarak hayatına başlamış, ama iyi bir çocuk olmak hiç de kolay değilmiş. Okula gitmek yerine kukla tiyatrosuna katılmış, kötü arkadaşlar edinmiş, yalanlar söylemiş. Her yalan söylediğinde burnu uzamaya başlamış!

 

Bir ara Pinokyo, bir tilki ve bir kedi tarafından kandırılmış, “Eğlence Adası”na götürülmüş. Orada yaramaz çocuklar eşeğe dönüşüyormuş! Neyse ki Jiminy onu kurtarmaya çalışmış ama işler daha da sarpa sarmış.

 

Bu arada Geppetto Usta, Pinokyo’yu bulmak için denizlere açılmış ve dev bir balina tarafından yutulmuş!

 

Pinokyo sonunda babasını bulmak için cesurca balinanın içine atlamış. İkisi birlikte kaçmayı başarmışlar. Bu olaydan sonra Pinokyo çok değişmiş: iyi kalpli, çalışkan ve dürüst bir çocuk olmuş.

 

Ve en sonunda Mavi Peri, Pinokyo’nun artık gerçek bir çocuk olmayı hak ettiğine karar vermiş. Bir sabah Pinokyo uyandığında artık tahta bir kukla değil, etten kemikten bir çocuk olmuş!

Kırmızı Başlıklı Kız

Kırmızı Başlıklı Kız

Bir varmış bir yokmuş, küçük bir kız varmış. Annesi ona kırmızı kapüşonlu bir pelerin dikmiş ve o günden sonra herkes ona Kırmızı Başlıklı Kız demeye başlamış.

 

Bir gün annesi ona bir sepet dolusu kek ve meyve vermiş:

 

— “Bunları hasta olan büyükannene götür. Ama ormanda sakın yoldan ayrılma!” demiş.

 

Kırmızı Başlıklı Kız “Tamam anneciğim,” demiş ve sepeti alıp ormana doğru yola koyulmuş.

 

Ormanda yürürken karşısına kurnaz bir kurt çıkmış. Kurt kibar görünmeye çalışarak sormuş:

 

— “Nereye gidiyorsun küçük kız?”

 

— “Büyükanneme kek ve meyve götürüyorum,” demiş Kırmızı Başlıklı Kız.

 

Kurt onun nereye gittiğini öğrenince gizlice başka bir yoldan büyükannenin evine gitmiş. Kapıyı çalmış. Büyükannesi onu görünce korkmuş ama kurt onu hemen yutmuş, sonra da onun kıyafetlerini giyip yatağa yatmış.

 

Biraz sonra Kırmızı Başlıklı Kız kapıyı çalmış ve içeri girmiş. Büyükannesini biraz garip bulmuş:

 

— “Büyükanne, kulakların ne kadar büyük!”

 

— “Seni daha iyi duyabilmek için,” demiş kurt.

 

— “Gözlerin ne kadar büyük!”

 

— “Seni daha iyi görebilmek için…”

 

— “Ağzın ne kadar büyük!”

 

— “Seni daha iyi yiyebilmek için!” demiş kurt ve birden fırlayarak Kırmızı Başlıklı Kız’ı da yutmuş!

 

Ama neyse ki o sırada oradan geçen bir oduncu evden gelen sesleri duymuş. İçeri girip kurdu görünce hemen müdahale etmiş. Kurdu korkutup kaçırmış, karnını yarıp içinden büyükannesiyle Kırmızı Başlıklı Kız’ı sağ salim çıkarmış.

 

O günden sonra Kırmızı Başlıklı Kız annesinin sözünü dinlemiş ve bir daha asla ormanda yoldan sapmamış.