Türkiye'nin Yer Şekilleri Konu Anlatımı

Türkiye'nin Yer Şekilleri Konu Anlatımı

  • 03.12.2024

Türkiye'nin yer şekilleri, ülkemizin coğrafyasını, iklimini ve ekonomik faaliyetlerini şekillendiren en temel unsurlardan biridir. Dağlar, platolar, ovalar ve vadiler gibi farklı yer şekilleri, Türkiye’nin zengin doğal yapısını oluştururken, her bölgenin kendine özgü coğrafi özelliklerini ortaya koyar. Bu yer şekilleri hem doğal süreçlerin (yer kabuğunun hareketleri, erozyon, akarsu aşındırmaları gibi) hem de binlerce yıllık tarih boyunca insanoğlunun çevreyle olan etkileşiminin bir sonucudur. Bu konu anlatımı kapsamında TYT Coğrafya konuları içerisinde önemli bir yer tutan Türkiye'nin yer şekillerini detaylı olarak ele alacağız.

Bilinmesi Gereken Kavramlar

Türkiye'nin yer şekillerini anlamak için bilinmesi gereken temel kavramlar şunlardır:

 

  • Topografya: Arazi şekillerini harita üzerinde gösterme tekniğidir. Yüzey şekillerinin ölçümleri ve haritalandırılması anlamına gelir.
  • Orojenez (Dağ Oluşumu): Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma veya kırılma hareketleriyle yükselmesi sonucu oluşan dağların oluşum sürecidir. Bu süreç sırasında kıvrımlı dağlar ve kırıklı dağlar meydana gelir.
  • Jeosenklinal: Tortullanmanın görüldüğü geniş alanlardır. Derin deniz ya da göl çanakları olarak bilinir. Bu alanlara akarsular, rüzgarlar ve buzullar tarafından taşınan malzemeler birikir.
  • Senklinal: Kıvrılma sonucu çukurlaşmış olan yer şeklidir. "Tekne" şeklinde çöküntü alanları oluşturur.
  • Antiklinal: Kıvrımlı dağların yükselen kısımlarıdır. Kıvrılma hareketi sonucu oluşan yüksek alanlardır.
  • Horst: Kırılma sonucu çevresine göre yüksekte kalan yer kabuğu parçasıdır. Kırıklı dağların yükselen bölümlerini oluşturur.
  • Graben: Yer kabuğunun kırılarak çöken kısmıdır. Horstlar arasında kalan çöküntü alanlarıdır.
  • Epirojenez: Kıtasal düzeyde meydana gelen yükselme veya çökme hareketleridir. Kara kütlelerinin geniş ölçekli ve yavaş hareketlerle yükselmesi veya alçalması sürecidir.
  • Regresyon (Deniz Gerilemesi): Deniz seviyesinin alçalması ve kara alanlarının genişlemesi olayıdır. Genellikle epirojenik hareketlere bağlıdır.
  • Transgresyon (Deniz İlerlemesi): Deniz seviyesinin yükselerek karaları kaplaması olayıdır. Epirojenik hareketler veya iklim değişiklikleri sonucunda denizlerin kara üzerine ilerlemesi olarak tanımlanır.
  • Seizma (Deprem): Yer kabuğundaki hareketler ve fay hatlarındaki enerji boşalması sonucu meydana gelen yer sarsıntısıdır.
  • İç Kuvvetler: Yeryüzü şekillerinin oluşumunda etkili olan yer kabuğu hareketleri, deprem, volkanizma gibi yerin derinliklerinde oluşan kuvvetlerdir.
  • Dış Kuvvetler: Güneş enerjisinden kaynaklanan ve yer yüzeyini şekillendiren rüzgar, akarsu, buzullar ve dalga gibi doğal etkenlerdir.
  • Erozyon: Yüzeydeki toprağın akarsular, rüzgar, buzullar ve dalgalar tarafından aşındırılarak taşınması olayıdır.
  • Heyelan (Toprak Kayması): Eğimli yamaçlarda yer alan toprak, kaya veya tabakaların yerçekimi etkisiyle aşağı doğru kaymasıdır. Genellikle yoğun yağışlar ve yer yapısının etkisiyle meydana gelir.
  • Karstik Topoğrafya: Kalker, jips ve tuz gibi kolayca eriyen kayaçların bulunduğu bölgelerde erime ve birikme sonucu oluşan yer şekilleridir. Lapya, dolin, uvala ve polye gibi şekiller karstik topoğrafyanın örneklerindendir.
  • Lapya: Kalkerli arazilerde yağmur sularının kaya yüzeyini eritmesiyle oluşan küçük oluklardır.
  • Dolin: Kalkerli arazilerde erime sonucu oluşan geniş çukurluklardır. Türkiye’de özellikle Toroslar bölgesinde yaygındır.
  • Uvala: Birden fazla dolinin birleşmesiyle oluşan daha geniş erime çukurluklarıdır.
  • Polye: Karstik alanlarda uzunluğu kilometreleri bulabilen geniş çöküntü alanlarıdır. Toroslar bölgesinde sıkça rastlanır.
  • Voklüz: Karstik alanlarda yer altı sularının yüzeye çıktığı kaynaklardır. Bunlar yer altındaki kalker tabakalarının erimesiyle oluşur.

 

Bu kavramlar, Türkiye'nin yer şekillerini ve jeolojik yapısını daha iyi anlamamızı sağlar.

Türkiye'nin Jeolojik Yapısı

Türkiye’nin jeolojik yapısı, oldukça karmaşık ve dinamik bir yapıya sahip olup, milyonlarca yıl süren yer kabuğu hareketlerinin ve volkanik faaliyetlerin bir sonucudur. Ülkemizin bulunduğu konum, farklı kıtasal levhaların birleşim ve çarpışma noktası olması nedeniyle jeolojik çeşitlilik ve tektonik hareketlilik açısından son derece önemlidir. Türkiye’nin jeolojik yapısını anlamak, yer şekillerinin oluşum süreçlerini, doğal kaynakları ve depremselliğini kavramak açısından oldukça önemlidir.

 

Ana Jeolojik Zamanlar

 

Türkiye’nin jeolojik yapısı, dört ana jeolojik zaman dilimi boyunca şekillenmiştir. Her bir jeolojik devir, Türkiye’nin günümüzdeki topoğrafyasını oluşturan farklı yer şekilleri ve kayaç oluşumlarını meydana getirmiştir.

 

Prekambriyen Dönemi (4.6 milyar - 541 milyon yıl önce)

 

Bu dönem, Türkiye’nin temel kayaçlarının özellikle Batı Anadolu ve Doğu Karadeniz’deki en eski masiflerin (sert kayaç kütleleri) oluştuğu zamandır. Bu masifler; genellikle granit, gnays ve şist gibi metamorfik kayaçlardan oluşur.

 

Paleozoyik Dönemi (541 - 252 milyon yıl önce)

 

Bu dönem, Türkiye’nin bazı bölgelerinde özellikle Zonguldak çevresinde kömür yataklarının oluştuğu bir zaman dilimidir. Aynı zamanda bu dönemde Anadolu’nun bazı bölümlerinde denizler vardı ve burada tortul kayaçlar birikti.

 

Mesozoyik Dönemi (252 - 66 milyon yıl önce)

 

Bu zaman diliminde Türkiye’nin bazı bölgeleri, Tetis Okyanusu adı verilen büyük bir denizle kaplıydı. Türkiye’nin bugünkü dağlık alanlarının çoğu, bu deniz tabanında biriken tortul kayaçların kıvrılmasıyla oluşmuştur. Bu süreçte oluşan Linyit yatakları ve dolomit, kalker gibi tortul kayaçlar Türkiye’nin zengin jeolojik yapısını şekillendirmiştir.

 

Senozoyik Dönemi (66 milyon yıl önce - günümüz)

 

Türkiye’nin dağlık yapısının büyük bir kısmı Senozoyik dönemde oluşmuştur. Bu dönemin en önemli olayları Alp-Himalaya orojenezi (dağ oluşumu) ve Anadolu’nun bugünkü şekline kavuşmasıdır. Bu dönemde kıta levhalarının çarpışması sonucunda Toroslar, Kuzey Anadolu Dağları ve diğer dağlık bölgeler yükselmiştir.

 

Levha Tektoniği ve Anadolu’nun Konumu

 

Türkiye’nin jeolojik yapısını şekillendiren en önemli faktörlerden biri, levha tektoniğidir. Türkiye; Avrasya, Afrika ve Arap levhalarının çarpışma noktasında yer alır. Bu çarpışmalar, Türkiye’nin yüzeyinde önemli değişiklikler meydana getirmiştir.

 

Alp-Himalaya Dağ Kuşağı

 

Türkiye, Alp-Himalaya dağ kuşağının önemli bir parçasıdır. Bu dağ kuşağı, Afrika ve Avrasya levhalarının çarpışması sonucu oluşmuştur. Bu çarpışmalar, özellikle Toros Dağları ve Kuzey Anadolu Dağları gibi büyük dağ sıralarını şekillendirmiştir.

 

Anadolu’nun Batıya Hareketi

 

Arap levhası, Avrasya levhasına doğru kuzeye hareket ettikçe Anadolu levhası batıya doğru sıkışarak hareket etmektedir. Bu hareketlilik, Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) ve Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF) gibi önemli tektonik hatların oluşmasına yol açmıştır. Bu fay hatları, Türkiye’nin depremselliği açısından kritik öneme sahiptir.

Türkiye’nin Dağları

Türkiye’nin Dağları

Türkiye’nin dağları, ülkenin coğrafi yapısında ve ikliminde önemli bir rol oynayan doğal unsurlardır. Türkiye'nin dağlık yapısı, büyük ölçüde tektonik hareketlerin ve dağ oluşum süreçlerinin bir sonucudur. Bu dağlar, ülkenin çeşitli bölgelerine dağılmış olup, kuzeyden güneye ve doğudan batıya değişiklik gösteren yapılarıyla Türkiye’nin zengin coğrafi çeşitliliğini oluşturur.

 

Türkiye’nin Kıvrım Dağları

 

Kıvrım dağları, yeryüzünde tektonik hareketler sonucu meydana gelen sıkışmalarla birlikte tortul tabakaların kıvrılarak yükselmesiyle oluşan dağlardır. Türkiye, Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer aldığından özellikle doğu-batı doğrultusunda uzanan kıvrım dağları ülkemizde yaygındır.

 

a. Kuzey Anadolu Dağları

 

Kuzey Anadolu Dağları, Karadeniz kıyısına paralel olarak uzanan kıvrım dağlarıdır. Bu dağlar, Alp-Himalaya dağ kuşağının Türkiye'deki kuzey bölümünü oluşturur. Avrasya ve Afrika levhalarının sıkışması sonucu meydana gelen orojenik hareketlerle kıvrılan Kuzey Anadolu Dağları, Karadeniz’in güneyinde uzanır.

 

  • Kaçkar Dağları
  • Canik Dağları
  • Giresun Dağları
  • Ilgaz Dağları

 

b. Toros Dağları

 

Toros Dağları, Akdeniz’in kuzey kıyılarında doğu-batı doğrultusunda uzanan kıvrım dağlarıdır. Bu dağlar, Anadolu’nun güneyini kaplar ve aynı zamanda Türkiye’nin en büyük dağ sistemlerinden biridir. Afrika levhasının Avrasya levhası ile çarpışması sonucunda meydana gelen kıvrılmalarla oluşmuştur.

 

  • Batı Toroslar: Antalya'nın batısında uzanan bu dağlar arasında Bey Dağları ve Sultan Dağları yer alır.
  • Orta Toroslar: Aladağlar ve Bolkar Dağları gibi yüksek dağ silsileleri burada bulunur. Bu bölge, dağcılık ve doğa turizmi açısından da önemlidir.
  • Doğu Toroslar: Torosların doğu kısmında yer alan bu dağlar, Hakkâri ve Van çevresinde uzanır. Cilo Dağı ve Sat Dağları bu bölgedeki en yüksek dağlardır.

 

c. Doğu Anadolu Dağları

 

Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin en engebeli ve yüksek arazilerine sahiptir. Bölgedeki dağlar hem kıvrılma hem de volkanik kökenlidir. Kıvrım dağları, genellikle kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır. Arap ve Avrasya levhalarının sıkışması sonucunda kıvrılma ile oluşmuştur.

 

  • Palandöken Dağları
  • Munzur Dağları

 

Türkiye’nin Kırıklı Dağları

 

Kırıklı dağlar, yer kabuğundaki sıkışma ve gerilme hareketleri sonucunda oluşan kırılmalarla meydana gelen dağlardır. Kıvrılmak yerine yer kabuğu kırılır ve bu kırılmalar sonucunda bloklar halinde yükselen ve çöken araziler oluşur. Türkiye’nin özellikle Batı Anadolu bölgesinde kırıklı dağlar yaygındır.

 

a. Ege Bölgesi Kırıklı Dağları

 

Ege Bölgesi, kırıklı dağların en yaygın olduğu yerdir. Bu bölgede dağlar kuzey-güney doğrultusunda uzanır ve kırılmalar sonucu oluşan horst ve graben adı verilen yapılar görülür. Horstlar yükselen kısımlar, grabenler ise çöken kısımlardır. Bu nedenle Ege Bölgesi, enine kıyı tipi ile tanınır. Ege Bölgesi'nde gerçekleşen gerilme kuvvetleri, yer kabuğunun parçalanmasına ve kırıklı dağların oluşmasına yol açmıştır.

 

  • Kaz Dağları
  • Madra Dağları
  • Bozdağlar
  • Aydın Dağları
  • Menteşe Dağları

 

b. Batı Anadolu'nun Grabenleri

 

Ege Bölgesi’ndeki kırıklı dağların arasında yer alan çöküntü alanlarına graben adı verilir. Bu grabenler, tarıma elverişli verimli ovalar oluşturmuştur.

 

  • Gediz Graben
  • Büyük Menderes Graben

 

Türkiye’nin Volkanik Dağları

Türkiye, volkanik dağlar açısından da oldukça zengin bir coğrafyaya sahiptir. İç Anadolu ve Doğu Anadolu, aktif veya sönmüş birçok volkanik dağa ev sahipliği yapar.

 

  • Erciyes Dağı
  • Hasan Dağı
  • Karadağ ve Karacadağ

 

Dağların Uzanış Doğrultusu ve Sonuçları

 

Dağların kıyı çizgisine dik ya da paralel uzanması, kıyı bölgelerinin coğrafi, iklimsel ve ekonomik özellikleri üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Türkiye’de farklı kıyı bölgelerinde dağların kıyıya dik veya paralel uzanmasına bağlı olarak kıyıların özellikleri belirgin şekilde farklılık göstermektedir. Bu iki farklı uzanış şeklinin etkilerini aşağıda detaylı bir şekilde inceleyelim:

 

Dağların Kıyı Çizgisine Dik Uzandığı Yerlerin Özellikleri

 

Dağların kıyı çizgisine dik uzandığı bölgelerde kıyı ile iç bölgeler arasında daha fazla geçiş ve etkileşim mümkündür. Türkiye'de bu durum en çok Ege Bölgesi'nde görülür.

 

  • Dağların denize dik uzandığı yerlerde enine kıyılar oluşur. Bu kıyı tipi, girintili çıkıntılı yapısıyla çok sayıda koy, körfez ve yarımadanın oluşmasına imkan tanır. Ege kıyıları, enine kıyı tipine en iyi örnektir. İzmir, Kuşadası ve Bodrum gibi bölgelerde geniş doğal limanlar, koylar ve körfezler bulunur.
  • Kıyıya dik uzanan dağlar, aralarında geniş düzlükler ve girintili çıkıntılı alanlar bıraktığından doğal limanlar ve körfezler oluşur. Bu durum, deniz ticareti ve balıkçılık için elverişli koşullar sağlar. İzmir Körfezi, Kuşadası Körfezi, Çeşme Körfezi, Güllük Körfezi gibi alanlar, bu tip kıyılarda yer alır.
  • Kıyıya dik uzanan dağlar, kıyı şeridinde çok sayıda girinti ve çıkıntı oluşturur. Bu, plajlar, küçük koylar, körfezler ve adaların oluşmasına neden olur. Ege Adaları bu bölgenin tipik özelliklerinden biridir. Sığ kıta sahanlığı ve kıyı yakınındaki adalar, turizm açısından da önemlidir.
  • Dağlar kıyıya dik uzandığında denizden gelen nemli hava kütleleri iç bölgelere daha kolay ulaşır. Bu sayede kıyı ile iç bölgeler arasında iklim farklılıkları daha azdır. Örneğin, Ege Bölgesi'nde kıyı ile iç kesimler arasındaki iklim farkı daha azdır ve deniz etkisi iç bölgelere kadar yayılabilir. Bu durum tarım açısından da elverişli koşullar sağlar.
  • Kıyıya dik uzanan dağlar, aralarında geniş düzlükler ve ovalar oluşturur. Bu ovalar, tarım faaliyetleri için son derece verimli alanlardır. Büyük Menderes, Gediz ve Bakırçay ovaları, Ege kıyılarındaki bu yapıya örnek olarak gösterilebilir. Bu ovalar, sulama açısından verimli olup tarımsal üretim için önemli alanlardır.
  • Akarsular, kıyıya dik uzanan dağların arasından akarak geniş deltalar oluşturabilir. Bu deltalar, genellikle verimli tarım arazileridir. Büyük Menderes ve Gediz deltaları, bu tip kıyılarda oluşmuş önemli tarım alanlarıdır.

 

Dağların Kıyı Çizgisine Paralel Uzandığı Yerlerin Özellikleri

 

Dağların kıyı çizgisine paralel uzandığı bölgelerde ise kıyı ile iç bölgeler arasında daha belirgin bir ayrım ve ulaşım zorluğu vardır. Türkiye'de bu durum en çok Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında görülür.

 

  • Dağların kıyıya paralel uzandığı yerlerde boyuna kıyılar oluşur. Bu kıyı tipinde kıyı şeridi genellikle dardır ve kıyı boyunca deniz derinleşir. Kıyı şeridinin girintili çıkıntılı yapısı azdır. Karadeniz ve Akdeniz kıyıları, boyuna kıyı tipine örnektir.
  • Paralel uzanan dağlar, kıyılarda dik yamaçların ve falezlerin (yalıyar) oluşmasına neden olur. Bu dik yamaçlar, dalga aşındırması sonucunda meydana gelir ve kıyılarda düz alanların oluşumunu zorlaştırır. Antalya, Alanya ve Sinop çevresinde falezler sıkça görülür.
  • Paralel uzanan dağlar, kıyı boyunca geniş düzlüklerin ve plajların oluşmasına engel olur. Kıyı şeridi boyunca geniş plajlar ve doğal limanlar nadirdir. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında kıyıya çok yakın yerlerde dağlar başlar, bu yüzden tarım arazileri ve yerleşim alanları kıyıda sınırlıdır.
  • Dağlar kıyıya paralel uzandığında denizden gelen nemli hava kütleleri dağların doğu tarafına geçemez. Bu nedenle denizel iklim etkisi iç bölgelere ulaşamaz ve kıyı ile iç kesimler arasında belirgin iklim farklılıkları görülür. Örneğin, Karadeniz Bölgesi’nde kıyı boyunca nemli ve ılıman iklim görülürken, dağların arka tarafında karasal iklim etkili olur.
  • Dağların kıyıya paralel uzanması nedeniyle geniş kıyı ovaları nadir görülür. Akarsuların taşıdığı alüvyonlar, kıyıda geniş deltalar oluşturamaz. Ancak bazı bölgelerde akarsuların oluşturduğu dar delta ovaları vardır. Karadeniz’de Çarşamba ve Bafra deltaları, bu tip ovalara örnektir.
  • Dağların kıyıya paralel uzanması, kıyı ile iç kesimler arasındaki ulaşımı zorlaştırır. Kıyı ile iç bölgeler arasında bağlantı, dağ geçitleri ve vadiler aracılığıyla sağlanır. Bu, ulaşım maliyetlerini artırır ve iç bölgelere erişimi zorlaştırır. Karadeniz Bölgesi'nde Zigana Geçidi ve Akdeniz’de Sertavul Geçidi gibi geçitler, ulaşım için stratejik öneme sahiptir.

Türkiye’nin Ovaları

Türkiye’nin Ovaları

Türkiye’nin ovaları, ülkenin farklı bölgelerinde tarımsal üretim, yerleşim ve ekonomik faaliyetler için önemli alanlar sağlar. Türkiye’nin jeomorfolojik yapısı içerisinde yer alan ovalar, dağlık ve engebeli araziler arasında geniş, düz ve verimli topraklar sunar. Bu ovalar, genellikle tektonik hareketler, akarsu birikimleri veya kıyı bölgelerindeki deniz geri çekilmeleri sonucunda oluşmuştur. Ovalar, coğrafi özellikleri ve bulunduğu bölgenin iklimine bağlı olarak farklı tarımsal faaliyetlere ev sahipliği yapar.

 

a. Tektonik Ovalar

 

Bu ovalar, levha hareketleri ve yer kabuğu gerilmeleri sonucunda çökmüş alanlarda yer alır. Tektonik faaliyetler sonucunda oluşan bu ovalar genellikle büyük ve verimli topraklara sahiptir.

 

  • Konya Ovası
  • Erzurum Ovası
  • Bursa Ovası

 

b. Alüvyal Ovalar

 

Bu ovalar, akarsuların taşıdığı alüvyonların birikmesi sonucunda oluşmuş verimli topraklardır. Genellikle nehir yatakları boyunca uzanırlar ve tarım açısından büyük önem taşırlar.

 

  • Çukurova
  • Bafra Ovası
  • Sakarya Ovası

 

c. Kıyı Ovaları

 

Bu ovalar, deniz seviyesinin çekilmesi ve akarsu birikintilerinin kıyı bölgelerinde birikmesi sonucunda oluşmuş düzlüklerdir. Kıyı ovaları genellikle sıcak ve ılıman iklimin etkisinde olup, tarımsal üretim açısından oldukça verimlidir.

 

  • Gediz Ovası
  • Menderes Ovaları
  • Çarşamba Ovası

Türkiye’nin Platoları

Türkiye’nin Platoları

Türkiye’nin platoları, ülkemizin jeomorfolojik yapısında önemli bir yere sahiptir. Platolar, çevrelerine göre daha yüksek olan, genellikle düz ya da hafif engebeli alanlardır ve dağların aşınması, lav birikimleri veya tektonik hareketler sonucunda oluşmuşlardır. Türkiye, geniş dağlık alanlarıyla bilinse de farklı yükseltilere sahip birçok plato barındırır. Bu platolar hem coğrafi çeşitliliğin bir parçası hem de tarım, hayvancılık ve yerleşim açısından önemlidir.

 

a. Aşınım Platoları

 

Aşınım platoları, eski dağların ya da yüksek arazilerin uzun yıllar boyunca dış kuvvetler (rüzgar, yağmur, buzullar, akarsular) tarafından aşındırılması sonucunda ortaya çıkmış düz arazilerdir.

 

  • Yazılıkaya (Frigya) Platosu

 

b. Karstik Platolar

 

Karstik platolar, kalker (kireç taşı) gibi eriyebilen kayaçların bulunduğu bölgelerde kimyasal aşındırma sonucunda oluşmuş düzlüklerdir. Bu platolar, Türkiye'nin karstik bölgelerinde görülür.

 

  • Teke ve Taşeli Platosu

 

c. Volkanik Platolar

 

Volkanik platolar, lav akıntılarıyla kaplanmış geniş düzlüklerdir. Türkiye, aktif volkanik bölgeleri nedeniyle birçok volkanik platoya sahiptir.

 

  • Erzurum-Kars Platosu

 

d. Tektonik Platolar

 

Tektonik hareketler sonucu yer kabuğunda meydana gelen kırılmalar ve yükselmeler sonucunda oluşan düzlüklerdir. Türkiye, tektonik hareketlerin yoğun olduğu bir bölgede bulunduğundan birçok tektonik plato barındırır.

 

  • Haymana Platosu

Türkiye’nin Akarsuları

Türkiye’nin Akarsuları

Türkiye’nin akarsuları, ülkemizin coğrafi yapısını ve iklimini şekillendiren önemli doğal unsurlardan biridir. Akarsular, bulundukları bölgenin tarım, sanayi ve yerleşim faaliyetlerine büyük katkı sağlarken, aynı zamanda enerji üretimi, ulaşım ve turizm açısından da önemli rol oynarlar. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen denize dökülen akarsularının büyük kısmı kısa ve hızlı akışlıdır. Ayrıca Türkiye’de iç sulara dökülen kapalı havza akarsuları da bulunmaktadır.

 

Türkiye’nin akarsuları, genellikle engebeli ve dağlık arazilerden doğdukları için akışları hızlı ve rejimleri düzensizdir. Akarsuların debileri, yıl boyunca yağış miktarına bağlı olarak büyük değişiklik gösterir. Kışın kar yağışları ve baharda kar erimeleriyle birlikte akarsuların debisi artarken, yaz aylarında yağışların azalmasıyla debileri düşer. Akarsular, bu düzensiz rejim özellikleri nedeniyle barajlar ve su projeleriyle kontrol altına alınarak suyun depolanması ve enerji üretimi sağlanır.

 

a. Karadeniz’e Dökülen Akarsular

 

Karadeniz’e dökülen akarsular, genellikle kısa boylu ve hızlı akışlıdır. Karadeniz Bölgesi’ndeki dağların kıyıya paralel uzanması nedeniyle akarsular, dağlardan hızla denize ulaşır. Bu akarsuların taşıdığı alüvyonlar, kıyıda geniş deltalık alanlar oluşturur.

 

  • Kızılırmak: Türkiye’nin en uzun akarsuyu olan Kızılırmak, 1.355 km uzunluğundadır. Sivas yakınlarındaki Kızıldağ’dan doğar ve İç Anadolu’dan geçerek Karadeniz’e dökülür. Türkiye’nin tarım alanlarına önemli katkılar sağlar ve sulama amaçlı kullanılır.
  • Yeşilırmak: 519 km uzunluğundaki Yeşilırmak, Tokat yakınlarındaki Yeşilırmak Dağları’ndan doğar. Karadeniz’e dökülen bu akarsu, geniş tarım arazilerini sulamakta kullanılır.
  • Sakarya Nehri: 824 km uzunluğundaki Sakarya Nehri, İç Anadolu’dan doğar ve Batı Karadeniz kıyılarında Karadeniz’e dökülür. Sakarya Nehri, sulama ve enerji üretimi açısından önemlidir.
  • Çoruh Nehri: Türkiye’nin en hızlı akan nehirlerinden biri olan Çoruh Nehri, 431 km uzunluğundadır. Artvin’den doğar ve Gürcistan üzerinden Karadeniz’e dökülür. Akış hızı nedeniyle rafting gibi su sporlarına elverişlidir.

 

b. Marmara Denizi’ne Dökülen Akarsular

 

Marmara Denizi’ne dökülen akarsular, genellikle kısa boyludur ve debileri düzensizdir. Bu akarsuların çoğu Marmara Bölgesi’nde yoğun tarım ve sanayi faaliyetlerinde sulama ve kullanım suyu olarak kullanılır.

 

  • Susurluk Çayı: 321 km uzunluğundaki Susurluk Çayı, Balıkesir’den doğar ve Marmara Denizi’ne dökülür. Susurluk Çayı ve çevresi, tarım ve sanayi faaliyetleri için önemli bir su kaynağıdır.

 

c. Ege Denizi’ne Dökülen Akarsular

 

Ege Denizi’ne dökülen akarsular, Ege Bölgesi’nin dağlık yapısından dolayı genellikle kısa ve düzensiz akış rejimlerine sahiptir. Ege Bölgesi’nde tarım alanlarının sulanmasında önemli rol oynarlar.

 

  • Büyük Menderes Nehri: 548 km uzunluğundaki Büyük Menderes Nehri, Ege Bölgesi’nin en uzun nehridir. Afyonkarahisar yakınlarından doğar ve Ege Denizi’ne dökülür. Taşıdığı alüvyonlarla Ege kıyısında verimli tarım arazileri oluşturur.
  • Gediz Nehri: 401 km uzunluğundaki Gediz Nehri, Kütahya yakınlarından doğar ve İzmir Körfezi’ne dökülür. Gediz Nehri, tarım arazilerini sulamak için kullanılır.

 

d. Akdeniz’e Dökülen Akarsular

 

Akdeniz’e dökülen akarsular, yüksek dağlardan doğdukları için genellikle kısa ve hızlı akışlıdır. Akış hızları yüksek olduğu için enerji üretimi açısından büyük potansiyele sahiptirler. Ayrıca Akdeniz ikliminin etkisiyle yazın debileri düşebilir.

 

  • Seyhan Nehri: Türkiye’nin önemli nehirlerinden biri olan Seyhan, 560 km uzunluğundadır. Adana çevresinde büyük bir tarım alanını sulayarak Akdeniz’e dökülür. Seyhan Barajı, sulama ve enerji üretimi için önemlidir.
  • Ceyhan Nehri: 509 km uzunluğundaki Ceyhan Nehri de Adana çevresindeki tarım arazilerini sulamakta kullanılır ve Akdeniz’e dökülür.
  • Göksu Nehri: Akdeniz Bölgesi’nin önemli akarsularından biri olan Göksu Nehri, Toros Dağları’ndan doğar ve Silifke çevresinde Akdeniz’e dökülür. Göksu, özellikle delta ovasında tarımsal faaliyetlere katkı sağlar.

 

e. Basra Körfezi’ne Dökülen Akarsular

 

Türkiye’deki bazı akarsular, ülke sınırlarını aşarak Basra Körfezi’ne dökülür. Bu akarsular, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusunda yer alır ve hem Türkiye hem de komşu ülkeler için büyük önem taşır.

 

  • Fırat Nehri: Türkiye’nin en uzun ve su taşıyan nehirlerinden biri olan Fırat Nehri, 2.800 km uzunluğundadır. Kaynağını Doğu Anadolu’dan alır ve Türkiye, Suriye ve Irak’tan geçerek Basra Körfezi’ne dökülür. Fırat Nehri, sulama, enerji üretimi ve su temini açısından büyük önem taşır. GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında Fırat üzerinde çok sayıda baraj kurulmuştur.
  • Dicle Nehri: 1.900 km uzunluğundaki Dicle Nehri de Fırat gibi Doğu Anadolu’dan doğar ve Türkiye’den sonra Suriye ve Irak üzerinden Basra Körfezi’ne dökülür. Dicle Nehri, GAP projesi kapsamında sulama ve enerji üretiminde kullanılır.
  • Zap Suyu: Dicle Nehri'nin bir kolu olan Zap Suyu, Hakkâri’den doğar ve Dicle Nehri'ne karışarak Irak’a doğru devam eder.

 

f. Kapalı Havza Akarsuları

 

Kapalı havza akarsuları, denizlere ulaşamayan ve kapalı havzalara dökülen akarsulardır. Bu akarsular, daha çok Türkiye’nin iç bölgelerinde bulunur.

 

  • Tuz Gölü’ne Dökülen Akarsular: İç Anadolu Bölgesi’ndeki birçok küçük akarsu, Tuz Gölü’ne dökülür. Bu akarsular, yaz aylarında kuruyabilen düzensiz akış rejimlerine sahiptir.
  • Van Gölü’ne Dökülen Akarsular: Doğu Anadolu’da yer alan Van Gölü, çevresindeki akarsularla beslenir. Bu akarsular da kapalı havza akarsularıdır.

Türkiye’nin Gölleri

Türkiye’nin gölleri, ülkenin doğal güzelliklerinin yanı sıra su kaynakları açısından da önemli bir yer tutar. Türkiye’de göllerin büyük kısmı tektonik hareketler, volkanik faaliyetler ve karstik çökelmeler sonucunda oluşmuştur. Göller, Türkiye’nin hem iklimi hem de yerleşim yerleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Tarım, balıkçılık, turizm ve tuz üretimi gibi ekonomik faaliyetlerde de kullanılırlar. Türkiye’nin gölleri genel olarak farklı büyüklük ve oluşum türlerine sahiptir.

 

a. Tektonik Göller

 

Tektonik göller, yer kabuğundaki kırılma ve çökme olayları sonucunda oluşan çukur alanların suyla dolmasıyla meydana gelir. Türkiye, aktif tektonik kuşaklarda yer aldığından, birçok tektonik göle sahiptir.

 

  • Tuz Gölü: Türkiye’nin en büyük göllerinden biri olan Tuz Gölü, İç Anadolu Bölgesi'nde yer alır. Denizden yüksekliği 905 metredir ve yaklaşık 1500 kilometrekarelik bir alanı kaplar. Tuz Gölü, kapalı bir havzaya sahip olduğu için suları tuzlu olup, yaz aylarında büyük oranda kurur. Tuz Gölü, Türkiye’nin en önemli tuz üretim merkezlerinden biridir.
  • Beyşehir Gölü: Türkiye’nin üçüncü en büyük gölü olan Beyşehir Gölü, Konya ve Isparta illerinin sınırında yer alır. Tektonik kökenli bir göl olan Beyşehir, aynı zamanda Türkiye’nin en büyük tatlı su gölüdür. Göl, tarımsal sulama ve balıkçılık açısından önemlidir.
  • Sapanca Gölü: Marmara Bölgesi’nde Sakarya ve Kocaeli illeri arasında yer alan bu tektonik göl, tatlı su kaynağı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca turizm ve dinlenme amaçlı da büyük öneme sahiptir.

 

b. Volkanik Göller

 

Volkanik göller, eski volkan kraterlerinin veya kalderalarının suyla dolması sonucu oluşur. Türkiye’deki volkanik göller genellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer alır.

 

  • Nemrut Gölü: Nemrut Dağı’nın tepesinde yer alan Nemrut Gölü, dünyanın ikinci büyük krater gölüdür. Bitlis ilinde yer alan bu göl, volkanik kökenli olup kraterin zamanla suyla dolmasıyla oluşmuştur. Göl, sıcak ve soğuk su havzalarına sahiptir.
  • Gölcük Gölü: Isparta’da yer alan bu volkanik göl, küçük fakat turistik açıdan önemli bir göldür. Gölcük Gölü, volkanik patlama sonucu oluşan bir kraterde yer almaktadır.

 

c. Karstik Göller

 

Karstik göller, kalker gibi eriyebilen kayaçların bulunduğu bölgelerde, yer altı su yollarının tıkanmasıyla oluşan su birikintileridir. Karstik göller, genellikle Akdeniz Bölgesi’nde yaygındır.

 

  • Salda Gölü: Burdur ilinde yer alan Salda Gölü, karstik bir göldür ve Türkiye’nin en derin göllerinden biridir. Gölün suyundaki magnezyum ve mineraller, kıyılarda beyaz renkli kumsalların oluşmasına neden olmuştur.
  • Kestel Gölü: Antalya yakınlarında yer alan bu göl, karstik çöküntülerin suyla dolmasıyla oluşmuştur. Göl, özellikle çevresindeki doğal güzelliklerle bilinir.

 

d. Buzul Göller

 

Buzul göller, buzul aşındırması sonucu oluşan çanaklarda biriken sularla meydana gelir. Türkiye’nin buzul gölleri, genellikle yüksek dağlık alanlarda yer alır.

 

  • Ağrı Dağı Buzul Gölleri: Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı’nın zirveye yakın kısımlarında yer alan bu göller, buzulların erimesi sonucu oluşmuştur. Bu göller, zirvede yer aldıkları için çoğunlukla yılın büyük bir kısmında donmuş halde bulunurlar.
  • Kaçkar Dağları Buzul Gölleri: Karadeniz Bölgesi’nde Kaçkar Dağları’nda yer alan bu göller, Türkiye’nin en bilinen buzul göllerindendir.

 

e. Alüvyal Set Gölleri

 

Alüvyal set gölleri, akarsuların taşıdığı alüvyonların bir vadinin önünü kapatması sonucunda oluşan göllerdir. Bu göller, genellikle akarsu yataklarında yer alır.

 

  • Marmara Gölü: Manisa ilinde yer alan Marmara Gölü, Gediz Nehri’nin taşıdığı alüvyonların vadinin önünü kapatmasıyla oluşmuştur. Göl, tarım ve balıkçılık açısından önemlidir.
  • Bafa Gölü: Aydın ve Muğla sınırında yer alan bu göl, Büyük Menderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş bir set gölüdür. Aynı zamanda tarihi kalıntılara da ev sahipliği yapan Bafa Gölü, turistik açıdan önemlidir.

 

f. Kıyı Set Gölleri

 

Kıyı set gölleri, deniz kıyısında dalgaların biriktirdiği kum ve çakılların bir koy veya lagünün önünü kapatmasıyla oluşan göllerdir.

 

  • Büyükçekmece ve Küçükçekmece Gölleri: İstanbul’un batısında yer alan bu göller, deniz kıyısındaki koyların kıyı okları ile kapanması sonucu oluşmuş kıyı set gölleridir. Bu göller, İstanbul’un su ihtiyacını karşılamada önemli rol oynamaktadır.
  • Akyatan Gölü: Adana ilinde yer alan bu göl, Seyhan Nehri’nin denize döküldüğü deltada oluşmuş bir kıyı set gölüdür. Göl, kuş gözlemciliği ve balıkçılık açısından önem taşır.

 

g. Baraj Gölleri

 

Baraj gölleri, insan eliyle nehirlerin önüne baraj yapılması sonucu oluşan yapay göllerdir. Türkiye’de hidroelektrik enerji üretimi, sulama ve içme suyu temini amacıyla birçok baraj gölü bulunmaktadır.

 

  • Atatürk Barajı Gölü: Türkiye’nin en büyük baraj gölü olan Atatürk Barajı, Fırat Nehri üzerinde yer alır. GAP (Güneydoğu Anadolu Projesi) kapsamında inşa edilen baraj hem sulama hem de enerji üretimi için kullanılır.
  • Keban Barajı Gölü: Fırat Nehri üzerinde yer alan Keban Barajı, Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılayan önemli hidroelektrik santrallerinden biridir.
  • Hirfanlı Barajı Gölü: Kızılırmak Nehri üzerinde kurulu olan bu baraj gölü, İç Anadolu Bölgesi’nin enerji üretiminde önemli bir rol oynar.

Türkiye’nin Kıyı Tipleri

Türkiye’nin kıyı tipleri, ülkemizin coğrafi yapısı, denizlerin özellikleri ve jeolojik süreçler sonucunda şekillenmiştir. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi olduğundan oldukça uzun ve çeşitli bir kıyı şeridine sahiptir. Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi ve Akdeniz’e kıyısı olan Türkiye’de her bölge farklı kıyı tipleri ve özellikleri ile dikkat çeker. Kıyı tipleri, yer şekilleri, dalga etkisi, akıntılar, yer kabuğundaki hareketler ve deniz seviyesindeki değişimler gibi çeşitli doğal süreçlerin etkisiyle oluşmuştur.

 

Türkiye’nin kıyı tipleri, denize yakın bölgelerdeki topoğrafya, iklim ve denizin derinlik yapısı gibi faktörlerle doğrudan ilişkilidir. Bu kıyı tiplerini anlamak için yer şekillerinin denize yakın kısımlarında nasıl bir yapı sergilediğine bakmak gerekir.

 

  • Enine Kıyılar: Dağların denize dik uzandığı kıyılar.
  • Boyuna Kıyılar: Dağların denize paralel uzandığı kıyılar.
  • Dalmaçya Tipi Kıyılar: Yarı adaların kıyıya paralel dizildiği kıyılar.
  • Ria Kıyıları: Akarsu vadilerinin deniz sularıyla dolması sonucu oluşan kıyılar.
  • Kalanklı Kıyılar: Karstik bölgelerde, kireç taşı tabakalarının erimesiyle oluşan kıyılar.
  • Lagünlü Kıyılar: Kıyı oklarının, koyları kapatmasıyla oluşan kıyılar.

 

Şimdi Türkiye’deki kıyı tiplerini bölgelere göre inceleyelim:

 

a. Karadeniz Kıyıları

 

Karadeniz kıyıları, genel olarak boyuna kıyı tipine örnek teşkil eder. Bu kıyılar, dağların denize paralel uzandığı bölgelerde oluşur. Kıyı şeridi genellikle dardır ve arkasında yükselen dağlarla çevrilidir.

 

  • Dağların denize paralel uzanması nedeniyle kıyılar dardır ve koy, körfez gibi derin girintiler fazla yoktur.
  • Kıyı şeridi boyunca büyük doğal limanlar azdır. Ancak Zonguldak ve Sinop gibi bazı doğal limanlar bulunur.
  • Kıyılar boyunca geniş plajlar ve deltalar nadirdir. Ancak akarsuların taşıdığı alüvyonlar bazı bölgelerde küçük deltalar oluşturmuştur. Çarşamba ve Bafra deltaları buna örnektir.
  • Karadeniz kıyılarında falezler (yalıyarlar) oldukça yaygındır. Bu dik kayalıklar, dalgaların kıyılara çarparak kayaları aşındırması sonucunda oluşur.

 

b. Marmara Kıyıları

 

Marmara Denizi, Karadeniz ve Ege Denizi arasında bir geçiş bölgesinde yer alır ve Türkiye’nin en çeşitli kıyı tiplerine sahip alanlarından biridir. Marmara kıyıları, genellikle ria tipi kıyılar ve boyuna kıyılar şeklinde sınıflandırılabilir.

 

  • Ria tipi kıyılar, akarsu vadilerinin deniz sularıyla dolmasıyla oluşmuştur. Özellikle İstanbul ve Çanakkale boğazları bu tip kıyılara örnek gösterilebilir. Bu boğazlar, eski akarsu vadilerinin su altında kalmasıyla meydana gelmiştir.
  • Marmara Denizi kıyıları hem girintili çıkıntılı hem de düz bölgeler içerir. Çanakkale ve Balıkesir çevresindeki kıyılar girintili çıkıntılı olup çok sayıda küçük koy ve körfez barındırır.
  • Adalar bölgesi (İstanbul Adaları) de Marmara Denizi’ndeki önemli coğrafi unsurlardır. İstanbul yakınlarındaki Prens Adaları bu bölgedeki kıyı çeşitliliğinin bir parçasıdır.
  • Marmara Denizi’nin iç kısımları tektonik kökenli olduğundan, bazı kıyılarda derinlik hızla artar.

 

c. Ege Kıyıları

 

Ege kıyıları, enine kıyı tipine en iyi örneği oluşturur. Bu kıyı tipinde dağlar denize dik uzanır, bu nedenle girintili çıkıntılı bir yapı görülür. Koy, körfez ve yarımada oluşumları Ege kıyılarında oldukça yaygındır.

 

  • Girintili çıkıntılı yapı nedeniyle Ege kıyılarında çok sayıda koy, körfez ve yarımada bulunur. İzmir Körfezi, Kuşadası Körfezi, Bodrum Yarımadası bu tür coğrafi özelliklere sahip alanlardır.
  • Ege kıyılarında deniz derinliği yavaş yavaş artar. Bu nedenle geniş plajlar ve kumluk alanlar yaygındır.
  • Delta oluşumları da yaygındır. Özellikle Büyük Menderes ve Gediz nehirlerinin deltaları, Ege kıyılarında verimli tarım alanlarına dönüşmüştür.
  • Lagün tipli göller de Ege kıyılarında görülür. Örneğin; Bafa Gölü, Büyük Menderes Nehri'nin taşıdığı alüvyonların denizle kara arasına sıkışmasıyla oluşmuştur.

 

d. Akdeniz Kıyıları

 

Akdeniz kıyıları, boyuna kıyı tipi özelliklerine sahiptir. Dağlar, Karadeniz’de olduğu gibi bu bölgede de denize paralel uzanır. Akdeniz’in batısında (Antalya çevresi) ise kıyı daha girintili çıkıntılıdır.

 

  • Toros Dağları’nın denize paralel uzanması nedeniyle kıyılar dar bir şerit halinde uzanır.
  • Akdeniz kıyıları boyunca derin koylar ve körfezler vardır. Antalya Körfezi ve Mersin Körfezi bu tip kıyılara örnek olarak gösterilebilir.
  • Akdeniz kıyılarında geniş plajlar ve turistik tesislerin yoğunlaştığı kıyı bölgeleri bulunmaktadır. Alanya, Side, Kaş ve Kalkan gibi yerler bu tür alanlardır.
  • Falezler, özellikle Antalya çevresinde yaygındır. Dalga aşındırmasının etkisiyle kıyılarda dik kayalıklar oluşmuştur.

Türkiye’nin Yeraltı Suları

Türkiye’nin yeraltı suları, su kaynakları arasında önemli bir yere sahiptir ve özellikle tarım, içme suyu temini ve sanayi faaliyetleri için kritik rol oynar. Yeraltı suları, yüzeyin altındaki geçirimsiz kaya katmanlarının üstünde biriken su kütleleridir ve kaynak suları, artezyen kuyuları, sıcak su kaynakları gibi farklı şekillerde ortaya çıkabilirler. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yeraltı su kaynakları, coğrafi ve jeolojik yapıya bağlı olarak çeşitlilik gösterir. Özellikle kurak ve yarı kurak bölgelerde, bu kaynaklar hayati önem taşır. Yeraltı suları, yağmur ve kar sularının toprak tarafından emilmesi ve yeraltına sızmasıyla oluşur. Bu sular, geçirimsiz kaya katmanlarının üzerinde birikerek yeraltı suyu rezervuarlarını (akifer) oluşturur. Yeraltı suyu, doğal yollarla kaynaklar ve kuyular aracılığıyla yüzeye çıkabilir ya da kuyular açılarak çıkarılabilir.

 

  • Akiferler: Yeraltı sularının biriktiği geçirgen kayaç veya tortul tabakalardır. Bu tabakalar suyun birikmesini ve taşınmasını sağlar.
  • Geçirimsiz Tabakalar: Akiferlerin altında bulunan ve suyu geçirmeyen katmanlardır. Bu tabakalar, suyun derinlere inmesini engeller ve yeraltı sularının belirli seviyelerde birikmesini sağlar.

 

a. İç Anadolu Bölgesi

 

İç Anadolu Bölgesi, Türkiye’nin en geniş yeraltı suyu rezervlerine sahip bölgelerinden biridir. Bölgedeki kurak iklim ve az yağış nedeniyle tarım faaliyetleri büyük oranda yeraltı sularına dayanmaktadır.

 

  • Konya Ovası
  • Aksaray ve Niğde

 

b. Ege Bölgesi

 

Ege Bölgesi, yeraltı su kaynakları açısından zengin bir bölgedir. Tarım ve sanayi faaliyetlerinin yoğun olduğu bu bölgede, yeraltı suları büyük önem taşır.

 

  • Gediz Ovası
  • Büyük Menderes Ovası

 

c. Güneydoğu Anadolu Bölgesi

 

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde özellikle GAP kapsamında sulama için yeraltı suları önemli bir rol oynar.

 

  • Harran Ovası

 

d. Akdeniz Bölgesi

 

Akdeniz Bölgesi’nde yeraltı suları, özellikle tarım ve turizm faaliyetleri açısından büyük önem taşır. Bölgenin iklimi sıcak ve kurak olduğu için yaz aylarında yeraltı suyu kaynaklarına duyulan ihtiyaç artar.

 

  • Antalya ve Adana Ovaları

 

e. Marmara Bölgesi

 

Marmara Bölgesi, yoğun nüfusu ve sanayi faaliyetleri nedeniyle yeraltı sularının yoğun kullanıldığı bir bölgedir.

 

  • Trakya Bölgesi: Trakya’da özellikle tarım ve sanayi faaliyetleri için yeraltı su kaynaklarına ihtiyaç duyulur. Çorlu ve Tekirdağ çevresindeki sanayi tesisleri, yeraltı sularını yoğun şekilde kullanır.

 

f. Karadeniz Bölgesi

 

Karadeniz Bölgesi, genel olarak bol yağış alan bir bölge olduğundan yeraltı su kaynaklarına olan bağımlılık diğer bölgelere göre daha azdır. Ancak bazı bölgelerde yeraltı suyu tarım ve içme suyu temininde kullanılır.

Yeraltı Su Türleri

a. Artezyen Suları

 

Artezyen suları, yer kabuğunun geçirimsiz iki katmanı arasında sıkışan suyun, kuyu açıldığında basınç etkisiyle kendiliğinden yüzeye çıkmasıyla oluşan sulardır. Bu tür sular, genellikle tarımda sulama amaçlı kullanılır. Türkiye’de özellikle Konya ve İç Anadolu Bölgeleri’nde artezyen kuyuları yaygındır.

 

b. Kaynak Suları

 

Kaynak suları, yeraltı sularının doğal yollarla yüzeye çıktığı su kaynaklarıdır. Bu sular, genellikle içme suyu olarak kullanılır. Türkiye’de pek çok şehir, temiz ve doğal kaynak suları ile içme suyu ihtiyacını karşılar. Bolu, Afyonkarahisar, Bursa gibi şehirler, doğal kaynak suları ile ünlüdür. Bu kaynak suları, şişelenerek ticari amaçlarla da kullanılmaktadır.

 

c. Termal ve Jeotermal Sular

 

Jeotermal sular, yerin derinliklerinden gelen sıcak su kaynaklarıdır. Türkiye, jeotermal enerji potansiyeli açısından dünya sıralamasında üst sıralarda yer alır. Bu sular hem enerji üretiminde hem de kaplıca turizminde önemli rol oynar. Denizli (Pamukkale), Afyonkarahisar ve Kütahya gibi iller, termal su kaynakları açısından zengindir ve bu kaynaklar turizm ve sağlık sektöründe önemli yer tutar. Jeotermal enerji üretimi açısından ise Aydın (Germencik), Manisa ve Denizli önemli merkezlerdir.

 

Haritaların Kaynakçası

https://cografyaharita.com/