Şattülarap Su Yolu Hangi Devletler Arasında Anlaşmazlığa Neden Olmuştur?

Şattülarap Su Yolu Hangi Devletler Arasında Anlaşmazlığa Neden Olmuştur?

  • 16.09.2025

Dünya haritasına şöyle bir göz attığınızda, Basra Körfezi’nin ucunda ince bir su yolu görürsünüz: Şattülarap. Bu su yolu, yalnızca bir coğrafi çizgi değil; aynı zamanda Ortadoğu’nun en kritik anlaşmazlık noktalarından biridir. Şattülarap, tarih boyunca İran ve Irak arasında gerilimin, savaşların ve diplomatik krizlerin odak noktası oldu. Peki, neden bu kadar önemli? Sadece birkaç nehir birleşiminden mi ibaret, yoksa arkasında petrol, ticaret ve prestij mi var?

Şattülarap Su Yolu’nun Tarihçesi

Şattülarap Su Yolu, İran’ın Karun Nehri ile Irak’ın Dicle ve Fırat nehirlerinin birleşmesiyle oluşur ve Basra Körfezi’ne dökülür. Coğrafi olarak küçük gibi görünse de tarih boyunca ticaretin, ulaşımın ve hatta orduların geçtiği stratejik bir geçittir. Adı Arapça’da “Arapların Sahili” anlamına gelir ve yüzyıllardır bu bölgeyi çevreleyen topluluklar için bir yaşam damarı olmuştur. Osmanlı döneminden başlayarak Şattülarap, sınırların çizildiği ve hak iddialarının tartışıldığı bir alan olagelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, bölgedeki hâkimiyeti sırasında İran’la yaptığı anlaşmalarda bu su yolunu kullanma hakkını sık sık gündeme getirmiştir.

 

19. yüzyılda İngiltere ve Rusya’nın bölgeye artan ilgisi, Şattülarap’ın önemini daha da artırmıştır. İngilizler, Basra Körfezi’nden Hindistan’a giden yolun güvenliği için bu geçide göz dikerken, Ruslar ise İran üzerindeki etkilerini genişletmek istiyordu. 20. yüzyıla geldiğimizde ise Osmanlı’nın yıkılması ve modern Irak’ın kurulmasıyla birlikte Şattülarap, artık İran ve Irak arasında çekişme noktası hâline gelmiştir. Özellikle 1937’de imzalanan İran-Irak Antlaşması, bu su yolundaki sınırların belirlenmesi açısından dönüm noktası olmuştur. Ancak bu anlaşma bile gerginlikleri kalıcı olarak çözememiştir.

Şattülarap Anlaşmazlığının Tarafları Kimlerdir?

Şattülarap Anlaşmazlığının Tarafları Kimlerdir?

Şattülarap anlaşmazlığı denildiğinde akla gelen ilk iki ülke hiç kuşkusuz İran ve Irak’tır. Bu iki komşu, yüzyıllardır bu su yolu üzerinde egemenlik mücadelesi vermektedir. İran, eski adıyla Pers İmparatorluğu, tarih boyunca Basra Körfezi’ndeki ticaret yollarında söz sahibi olmayı amaçlamıştır. Özellikle Şah döneminde, Karun Nehri’nin Şattülarap’a döküldüğü noktada kontrolünü artırmaya çalışmıştır. Irak ise Osmanlı mirası üzerine kurulan bir devlet olarak, bu su yolunu kendi topraklarının bir uzantısı ve liman ticaretinin kalbi olarak görmektedir.

 

Anlaşmazlığın sadece İran ve Irak’la sınırlı kaldığını düşünmek yanıltıcı olur. Dolaylı yoldan ABD, Sovyetler Birliği (günümüzdeki Rusya), İngiltere ve bölgedeki diğer Körfez ülkeleri de bu gerilimde rol oynamıştır. ABD ve Sovyetler, Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu’daki nüfuzlarını artırmak için İran ve Irak’a zaman zaman silah ve siyasi destek sağlamış, böylece anlaşmazlık bir bölgesel çatışmadan küresel bir rekabete dönüşmüştür. Aynı şekilde Suudi Arabistan ve Kuveyt gibi Körfez ülkeleri, bu su yolundaki gerginliğin petrol piyasalarına etkisinden doğrudan etkilenmiş ve zaman zaman diplomatik arabuluculuk görevleri üstlenmiştir.

Anlaşmazlığın Nedenleri ve Tarihsel Arka Planı

Şattülarap anlaşmazlığının kökenine inildiğinde karşımıza sadece coğrafi değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik nedenler çıkar. Öncelikle, bu su yolunun her iki ülke için de yaşamsal bir öneme sahip olması en büyük gerilim kaynağıdır. Irak için Şattülarap, Basra Limanı’na açılan kapıdır; yani petrol ihracatı, deniz ticareti ve askeri hareketliliğin kalbidir. İran içinse Karun Nehri’nin buraya dökülmesi, Basra Körfezi’ndeki varlığının göstergesidir. Dolayısıyla bu su yolunun kime ait olduğu meselesi sadece haritalarla çözülecek bir sınır tartışması değildir.

 

Tarihsel arka planda, 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması ile Osmanlı ve Safevi İmparatorlukları arasındaki sınırların belirlenmesi ilk önemli adımlardan biridir. Ancak ne yazık ki bu anlaşma su yolu üzerinde net bir hüküm getirmemiştir. 20. yüzyılda Irak’ın bağımsızlığı ve İran’da Pehlevi Hanedanı’nın güçlenmesiyle birlikte anlaşmazlık daha da derinleşmiştir. Özellikle 1937’de yapılan İran-Irak Antlaşması, sınırın Şattülarap’ın doğu kıyısından, yani İran tarafındaki en derin noktalardan geçmesini kararlaştırmıştır. Fakat bu durum İran’ın deniz üzerindeki egemenlik iddialarını kısıtlamıştır.

 

1975 yılında imzalanan Cezayir Antlaşması ise bir dönüm noktası olmuştur. Saddam Hüseyin ve Şah Rıza Pehlevi arasında imzalanan bu anlaşma, sınırı nehrin ortasındaki en derin çizgi olan “thalweg hattı”na göre belirlemiş ve İran’ın isteklerine kısmen yanıt vermiştir. Ancak bu anlaşma da kalıcı barış getirmemiş, Irak 1980 yılında anlaşmayı feshettiğini açıklayarak İran-Irak Savaşı’nın fitilini ateşlemiştir.